Insanmucizedir's Blog

Just another WordPress.com weblog

DARWİNİSTLER NEANDERTELLERLE DE İNSANLARI ALDATAMADILAR

Darwinistler yıllarca, insanın hayali maymun atalarının olduğunu ve bunların da gelişme özelliklerine göre çeşitli kategorilere ayrıldığını iddia ettiler. Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus, Neandertal, Homo sapiens gibi hayali sıralamalar yaparak insanın yavaş yavaş dik durmaya çalıştığı, beyninin ve yeteneklerinin gelişmeye başladığı, maymunluktan uzaklaşarak gitgide insanlığa doğru ilerleme kaydettiği telkinini vermeye çalıştılar. Hayali çizimlerle, rekonstrüksiyonlarla yıllarca insanları aldatmaya devam ettiler.

Tüm diğer aldatmacalar gibi bu aldatmaca da sona erdi. Özellikle son dönemlerde gündeme gelen Neandertallerle ilgili açıklamalar, günümüzden 200 bin yıl önce yaşamış ve 60 bin yıl önce soyları tükenmiş olan bu insan ırkı hakkında aşağıdaki delilleri tekrar sunmayı gerektirmiştir:

Neandertaller tıpkı günümüzdeki insan ırkları gibi bir insan ırkıdır. Neandertallerin ilkel olduklarına dair spekülasyonlar, ilk bulunan Neandertal fosili üzerinde yapılan sahtekarlık sonrasında gündeme getirilmiş ve bu iddia, defalarca fosil kayıtlarıyla yalanlanmasına rağmen, ısrarla Darwinist diktatörlük tarafından gündemde tutulmaya çalışılmıştır.

  • 1908 yılında Fransa’nın La Chapelle-aux-Saints bölgesinde Neandertal adamına ait olduğu belirtilen bir fosili inceleyen evrimci paleontolog Marcellin Boule, canlının sözde:
  • dik yürüyemediğini
  • çıkık alına sahip olduğunu
  • ve beyin yapısından dolayı konuşamadığını iddia etti. 

Bütün bu iddialardan yola çıkarak Neandertallere “ilkel” denildi. Oysa bu fosil üzerinde yapılan spekülasyonlar büyük bir sahtekarlığa dayandırılmıştı. Söz konusu fosil üzerinde yapılan sonraki araştırmalarda:

  • Fosili bulunan bu Neandertal adamında bir çeşit eklem enfeksiyonu olduğu ve bu durumun dizlere hafif kıvrık bir görünüm verdiği anlaşıldı.
  • Daha da önemlisi, fosil üzerinde araştırma yapan Darwinist paleontoloğun, kasıtlı olarak bu fosili eğik yürüyormuş gibi gösterdiği ortaya çıktı. Çünkü söz konusu diz rahatsızlığı Neandertal adamının dik yürüyüşüne engel değildi.
  • Ayrıca fosil üzerinde yapılan sonraki araştırmalar Neandertallerin konuşma yetenekleri konusundaki Darwinist spekülasyonları da ortadan kaldırdı. Çalışmalar, Neandertallerin gırtlak yapısının, ses kanallarının ve kafatası özelliklerinin tam olarak konuşmaya uygun olduğunu gösterdi.

Dolayısıyla Neandertallerin ilkel oldukları, dik yürüyemedikleri ve konuşamadıkları gibi iddialar, bu ilk bulunan Neandertal sahtekarlığından kalma bir iddiadır. Sonra bulunan Neandertallerin tümünün, tıpkı ilk bulunan Neandertal gibi dik yürüdüğü ve insanınkinden farksız gırtlak ve ses kanalı yapısına sahip olduğu anlaşılmıştır. 
Neandertallerin özellikleri Darwinist iddiaları ortadan kaldırır:

    Neandertallerin vücutça güçlü ve dayanıklı olmaları

  • Bulunan tüm Neandertal fosilleri, vücutça güçlü ve dayanıklı görünümdedir. Ancak bu özelliğin Darwinistler tarafından “ilkellik” olarak öne sürülmesi gerçek anlamda şaşırtıcıdır. Zira günümüzde de oldukça iri yapılı insanlar vardır. Sırf bu görünümleri sebebiyle bu kişileri ilkel olarak nitelemek ne kadar mantıksızsa, Neandertaller için de aynı açıklamayı savunmak aynı derecede mantıksızdır. Örneğin Kuzey Batı Avrupalı iri insanların, daha minyon olan Çinliler veya Pigmelere göre daha kaba ve ilkel olduğu söylenemez. Çünkü çok iyi bilinmektedir ki, kemik ve iskelet yapısı, davranış şekli ve zeka seviyesinde belirleyici bir faktör değildir.

     Neandertallerin alınlarının dar olması

  • Günümüzde de dar alın yapısına sahip pek çok insan ırkı yaşamaktadır. Dolayısıyla bu gerçek de Darwinistlerin ilkellik aldatmacasını ortadan kaldırmaktadır.
  • Kafatası hacimlerinin günümüz insanınkinden %13 daha büyük olması.
  • Günümüz insanının beyin hacmi 1500 cc iken Neandertallerinki 1700 cc kadar, yani daha büyüktür. Eğer Darwinistlerin kendi iddialarından yola çıkacak olursak (evrimleştikçe beyin hacminin geliştiği ve zeka ve becerinin artttığı iddiası) bu durum Neandertaller hakkındaki iddiaları ortadan kaldırmaya yetmektedir. Kaldı ki, zeka, beceri ve düşünme kapasitesinin, beyin hacmi ile hiçbir ilgisinin olmadığı bilinmektedir.

Neandertallerin konuşma özellikleri:

  • Fosil kalıntıları üzerinde yapılan araştırmalar Neandertallerin ses tellerinin günümüz insanına ait tüm sesleri çıkarmaya müsait olduğunu göstermiştir.
  • Kafatası fosilleri üzerinde yapılan anatomik incelemeler de bunu doğrulamıştır.
  • Araştırmacılara göre, farklı sesler değişik dil hareketleri gerektirdiğinden, daha geniş dil sinirlerini taşımak için insan kafatasının daha geniş dilaltı kanallarına sahip olması gerekmektedir. Yapılan incelemeler, Neandertallerdeki kanalların, günümüz insanlarınınkiyle aynı olduğunu göstermiştir.
  • Richard Kay, Matt Cartmill ve Michelle Balow adlı araştırmacılar, Australopithecusların üç türünün, iki Neandertalin, ayrıca şempanzelerin, gorillerin ve insanların dilaltı kanallarının plastik kalıplarını yapmışlardır. (Earlier Human Speech, http://www.eurekalert.org/releases/DU-HuSp.html)

Bu kalıpları incelediklerinde, insanlarda bulunan kanalların şempanzelerde bulunan kanallardan iki kat daha geniş olduğunu gözlemlemişlerdir. Zaten bir maymun türü olan Australopithecusların kanalları maymunlardaki ölçülerle aynıyken, Neandertalin kanalları insanların sahip olduğu ölçülerdedir
Neandertallerle ilgili son bulgular evrimci iddiaları yalanlamaktadır:

Neandertallerin tedavi yöntemleri ve törenleri:

  • Neandertallerin yaşadığı mağaralarda elde edilen bulgular, bu canlıların günümüz insanlarından farksız olduklarına dair önemli deliller vermiştir. Örneğin Neandertallerin hasta ve yaralılarını tedavi ettikleri ve ölülerini çiçeklerle birlikte gömdükleri bilinmektedir. Böyle bir sosyal yaşam şekline sahip canlıların ilkel olmaları elbette mümkün değildir.

Neandertallere ait dikiş iğnesi ve flüt

  • Neandertallere ait ayı kemiğinden yapılmış bir flüt ve dikiş iğnesi bulunmuştur. Bu önemli bulgular, söz konusu insanların üstün sanat anlayışına ve giyim zevkine sahip olduklarını göstermektedir.

Neandertaller konusunda uzman Erik Trinkhaus’un konuyla ilgili açıklamaları şu şekidedir:

En ilgi çekici Neandertal bulgularından birisi ayı kemiğinden yapılmış bir flüttür. 1995 Temmuzu’nda Kuzey Yugoslavya’daki bir mağarada bulunan flütü analiz eden müzikolog Bob Fink, bu aletin, 4 nota çıkardığını ve flütte yarım tonlar ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir. Bu keşif, Neandertallerin Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir. Flütü inceleyen Fink, “eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı” olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir. “Bu üç nota inkar edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır” diyen Fink, Neandertallerin müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu belirtmektedir[1]

Neandertal insanları tarafından kullanıldığı ve 30 bin yıllık olduğu tespit edilen kemikten yapılma dikiş iğnesi son derece düzgündür ve iplik geçirilmesi için açılmış bir deliğe sahiptir. [2] 

Neandertallere ait süs eşyaları:

  • New Mexico Üniversitesi’nde antropoloji ve arkeoloji profesörü olan Steven L. Kuhn ve Mary C. Stiner İtalya’nın güneybatı sahilindeki Neandertal mağaralarında yıllarca araştırma yapmış ve Neandertallerin, günümüz insanı gibi kompleks bir düşünce yapısı gerektiren faaliyetlerde bulundukları sonucuna varmışlardır.[3]
  • Son olarak Bristol üniversitesinden paleontologlar, Güney İspanya’da 50.000 yıllık iki mağarada Neandertallere ait mücevher buldular. Neandertaller, deniz kabuklarından süs eşyaları yapmışlar ve renklendirmek için birbirinden farklı pigmentler kullanmışlardır.
  • Birkaç yıl önce de Alman bilim adamları Neandertallerin ağaç reçinesini kullanarak katranımsı bir zift ürettiklerini ortaya çıkarmışlardı. Bilimadamları bunun yapılması güç bir iş olduğunu, 400 derece ısıda birkaç saatlik işlem gerektirdiğini söylemişlerdir. 

Neandertaller konusunda uzun yıllar araştırma yapan Erik Trinkhaus’un Neandertallerle ilgili açıklamaları şu şekildedir:

“Neandertal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertallerin anatomisinde ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur.” [4]

“Kuşkusuz Neandertaller, bir insan ırkı oldukları için, günümüz ırkları ile aynı özelliklere sahiptiler. Neandertal insanı yetenekli bir alet yapıcısı ve başarılı bir avcıydı. Hatta müzik ve sanatla uğraşıyordu. Tıpkı günümüzdeki toplumlar gibi kültürel ve sosyal bir yapıya sahipti, dini inanışları vardı. Dolayısıyla Neandertallerin oluşturduğu medeniyet, günümüz medeniyetlerinden çok da farklı değildi.” [5] 

E. Trinkaus ve W. W. Howells, Scientific American dergisine yaptıkları açıklamada bu konuda şu yorumu yapmışlardır:

“Bugün pek çok bilim adamı Neandertal insanının tamamen dik olarak ayakta durduğu ve bir hastalık olmadığı durumlarda, özelliklerinin günümüz insanından hiçbir farkı olmadığı hakkında fikir birliği içindedirler.”[6]

[1]The AAAS Science News Service, Neandertals Lived Harmoniously, 3 April 1997
[2]D. Johanson, B. Edgar, From Lucy to Language, s. 99, 107
[3]Trinkaus, E. and Shipman, P. The Neandertals, Alfred A. Knopf, New York, 399, 1992
[4]Erik Trinkaus, “Hard Times Among the Neanderthals”, Natural History, cilt 87, Aralık 1978, s. 10; R. L.
[5]-Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 194
[6]E. Trunkaus – W. W. Howells, Scientific American, 241(6):118 (1979) – Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 195

(www.harunyahya.org) (www.evrimteorisi.info)

Mayıs 22, 2010 Posted by | Evrim Teorisi, Uncategorized | , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

“Ara Fosil Var” Aldatmacasına Dikkat !

Resim:platypus, dinozorlar döneminden beri var olan canlılardır. Eğer bu canlıların nesli tükenmiş olsaydı, 120 milyon yıl öncesine ait fosilleri, muhtemelen Darwinistler tarafından en ünlü ara geçiş formu olarak gösterilecekti. Hakkında sayısız spekülasyon yapılacak ve tıpkı Tiktaalik Roseae’da yaptıkları gibi, Darwinistler her çıktıkları yerde bu fosili en büyük delilleri olarak göstereceklerdi. Fakat neyse ki Platypus’u şu an inceleyebilme imkanımız var. 120 milyon önce nasılsa bu canlı şu anda da aynı. Ve mozaik özellikleriyle tam, mükemmel, hayranlık uyandırıcı bir canlı olarak.

Darwinistler genellikle mükemmel bir canlı fosilini önlerine alır, bu fosilin üzerinde evrimleşme hikayesi uydurabilecekleri bir parça ararlar. Coelacanth örneğinde olduğu gibi, canlının normalde yağ kesesi olan parçasını, tüm dünyaya “ilkel akciğer” diye duyururlar. Ergi Deniz Özsoy’un Sansürsüz programında bahsettiği “mozaik evrim” adı altında “organlarda ara geçiş” hikayesi, işte bu aldatmacanın sözde bilimsel adıdır. Darwinistlerin televizyonlara çıkarak resimlerini gösterdikleri, kitaplarda yayınladıkları hayali “ara fosiller” bu aldatmacanın ürünüdürler. Darwinistler, Darwin’in de itiraf ettiği ara fosil yokluğunu, bu aldatmacaya sığınarak örtbas etmeye çalışmaktadır.

Darwinistlerin ara fosil deyip durdukları canlıların tamamı TAM VE MÜKEMMEL CANLILARDIR. Bu canlıların geride bıraktıkları kalıntılarda ARA FORM ÖZELLİĞİ GÖSTEREN TEK BİR YAPI BULUNMAMAKTADIR. Tüm uzuv, organ ve yapılar mükemmel haldedir ve günümüz canlılarının sergilediği fizyolojik mükemmellikten farksızdır. Dolayısıyla Darwinistler, ara form dedikleri canlıları YALNIZCA ZİHİNLERİNDE KURGULAMAKTADIRLAR.

Bu aldatmacayı yakından anlayabilmek için ilk olarak Coelacanth örneğine bakmak yeterli olacaktır:

Coelacanth: Coelacanth, yıllar boyunca Darwinistlerin en ünlü sudan karaya geçiş ara formu olarak hemen her Darwinist yayında yerini alıyordu. Ta ki, CANLISI GÜNÜMÜZ DENİZLERİNDE BULUNANA KADAR! Darwinistleri en büyük sükutu hayale uğratan şey bu olmuştu. 200’den fazla kez yakalanan Coelacanth, 410 MİLYON YIL ÖNCE NASILSA ÖYLEYDİ.

Coelacanth’ın denizlerde canlı canlı bulunması sonucunda ortaya çıkan gerçekler, DARWİNİSTLERİN TÜM FOYASINI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR.

– Darwinistler Coelacanth’ın sudan çıkmaya hazırlandığını ve bu yüzden de sığ sularda yaşadığını iddia etmişlerdir.

– Oysa bu balık, 180 m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan, çıktığı zaman da çok kısa bir süre yaşayabilen BİR DİP BALIĞIDIR.

– Darwinistler yıllar boyunca Coelacanth fosili üzerinde yürümek üzere değişim geçiren ayakların var olduğunu iddia etmişlerdir.

– Oysa Darwinistlerin ilkel ayak dedikleri bölgeler canlının mükemmel yüçgeçleridir.

– Darwinistler, Coelacanth fosili üzerindeki fosilleşmiş bir tabakayı yıllarca insanlara “ilkel bir akciğer” olarak tanıtılmışlardır.

– Oysa, Darwinistlerin ilkel akciğer dedikleri bölgeler, yalnızca canlının yağ keseleridir.

Şu an Coelacanth’ın canlı örneği bulunmamış olsaydı, muhtemelen sudan karaya geçişin en büyük temsilcisi gibi tanıtılmaya devam edecek ve TARTIŞMASIZ EN İYİ ARA FORMMUŞ GİBİ üzerinde binlerce spekülasyon yapılacaktı. Tıpkı aşağıdaki ara form adıyla tanıtılan mükemmel canlılarda olduğu gibi.

Tiktaalik Roseae: Darwinistlerin en önemli spekülasyon malzemesi genellikle mozaik canlılardır. Çünkü mozaik canlılar birden fazla türün özelliklerini üzerilerinde barındırırlar. Bu da son derece normaldir, çünkü canlı türleri ve filumlar, insanların canlıları sınıflandırıp incelerken kolaylık sağlanması için oluşturulmuş ayırımlardır. Bir canlının biyolojik olarak sınırlarını ifade etmezler. Dolayısıyla, elbette insanlar tarafından sadece gruplama maksadıyla oluşturulmuş bu isimlere tam anlamıyla sığmayan canlılar olacaktır, geçmişte de varolmuşlardır. Günümüzde yaşayan PLATYPUS üç farklı türün özelliğini barındıran mükemmel bir canlıdır ve bu konuya en iyi örnektir. (Platypus kürklü olması ve yavrularını emzirebilmesiyle memeli sınıfına dahildir, fakat bunun yanında kuş gagasına ve sürüngen zehirine de sahiptir).

Tiktaalik Roseae da, yüzgeç, pul gibi balık benzeri özellikler taşımasının yanı sıra, kafatası, boğaz, kaburga, kol, bacak gibi bölümlerinin de dört ayaklı hayvanlara yakın özellikler göstermesi itibariyle bir MOZAİK CANLIDIR. Ve bu canlı TAM VE MÜKEMMEL BİR CANLIDIR. Bu canlı fosili üzerinde, söz konusu uzuvların ilkelden gelişmişe evrimleştiğini kanıtlayacak TEK BİR ARA FORM ÖZELLİĞİ BULUNMAMAKTADIR. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar “ara formlardır”, mozaik canlılar değildir

Archaeopteryx: Ağzındaki dişler, kanatlarındaki pençeler ve uzun kuyruğu nedeniyle Darwinistler tarafından halen spekülasyon malzemesi olarak kullanılan Archaeopteryx de aynı aldatmacanın ürünüdür.Arcaeopteryx’in Darwinistler tarafından sahte bir ara form olarak efsaneye dönüştürülmesinden bir süre sonra fosil kemikleri detaylı incelenmiş ve bu canlının sürüngenden kuşa hayali geçişi gösteren “ilkel bir kuş” olmadığı, aksine iskelet ve tüy yapısının uçmaya son derece elverişli olduğu, sürüngenlere benzetilen özelliklerin tarihte yaşamış ve hatta günümüzde yaşayan diğer bazı kuşlarda da bulunduğu ortaya çıkmıştır. Darwinistlerin durmaksızın örnek verdikleri ve bilimsel referans kabul ettikleri Darwinizm yanlısı Science dergisi, Archaeopteryx’in mükemmel bir kuş olduğunu açıkça dile getirmiştir:

Archaeopteryx muhtemelen ilk kuşlarla ilgili olarak tüylerin ve uçuşun en eski kökeni ile ilgili pek bir şey söyleyemez, çünkü Archaeopteryx, modern anlamda, bir kuştur. iArchaeopteryx hakkında yapılan Darwinist spekülasyonları ortadan kaldıracak en güçlü delillerden biri ise, Archaeopteryx ile aynı dönemde yaşamış olan MÜKEMMEL KUŞ FOSİLLERİDİR. 125 milyon yıllık LIANINGORNIS ve 120 milyon yıllık CONFUCIUSORNIS, hayali kuş evrimi iddiasıyla ilgili tüm spekülasyonları ortadan kaldırmaktadır.

Darwinistlerin Archæopteryx’i ara form ilan etmelerinin en büyük gerekçesi, pençeli kanatlarıdır. Oysa günümüzde Venezuella’da yaşayan Hoatzin kuşları da aynı Archæopteryx gibi pençeli kanatlara sahiptir. Dünyada pençeli kanatlara sahip başka birçok kuş türü vardır. Bu durum, pençeli kanatların bir ara geçiş formu özelliği olduğu iddiasını yıkmaktadır. Ve bu durum, tek bir mükemmel özellikten Darwinist propagandanın nasıl rahatlıkla yapabildiğini de açıkça göstermektedir.

Ida: Son dönemlerde Darwinistlerin deyimiyle adeta bir maskaralık olarak tüm kamuoyunda yer alan Ida rezaleti, Darwinistler açısından utanç verici bir iddiadır. % 95’i korunmuş olan fosilin bir lemur türü olduğu açıkken yapılan bu yaygara, Darwinist aldatmacanın boyutlarını göstermesi açısından önemli bir örnektir. Söz konusu lemur, tükenen 19 lemur türünden birine aittir. Diğer lemurlardan farklı olarak gösterilen canlının iki özelliği ise, tüm diğer primat türlerinde bulunan türe has özelliklerdir. Ida’nın “insanın hayali evriminde” kayıp halka olduğu yönündeki iddialar, bugün Darwinist çevreler tarafından bile kabul edilmemektedir, dünya çapında tanınmış Darwinist dergiler bile bu iddiayı oldukça sert bir dille eleştirmektedirler. Ida’nın bu listede yer almasının tek sebebi, Darwinistlerin insanları aldatabilmek için sınırları nasıl aştıklarını gösterebilmek içindir.

Lucy: Darwinistlere göre Australopithecus cinsinin çeşitli türleri bulunsa da, sadece Australopithecus afarensis (1974 yılında bulunduğunda dünyaya sözde insanın evriminin ispatı olarak sunulan “Lucy”nin temsil ettiği tür) insanın doğrudan atası kabul edilir. Fakat söz konusu canlı, bir şempanze türünden başka bir şey değildir. Bu canlının insanın atası sayılamayacağı Darwinistler tarafından da kabul edilmiş durumdadır. Ünlü Fransız Darwinist bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında Lucy’i, “Adieu Lucy” (Elveda Lucy) başlığını kullanarak kapak yapmıştır. Dergi, Australopithecus türü maymunların insan soyunun atası olmadığını ve bu canlıların soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır.ii

Dünyaca tanınmış evrimci paleoantropolog Richard Leakey de, Lucy’nin evrim delili olarak hiçbir geçerliliğinin olmadığını şu sözlerle belirtmektedir:

Lucy’nin (Australopithecus afarensis) bir pigme şempanze karışımından başka bir şey olmadığı çok ezici ve karşı konulmayacak şekilde muhtemeldir. Maymundan insana geçişe dair varsayılan deliller ikna edici olmaktan aşırı derecede uzaktır. iii

i    Hank Hanegraaff, Fatal Flaws “What Evolutionists Don’t Want You To Know”, W Publishing Group, 2003 s. 19
ii   Isabelle Bourdial, “Adieu Lucy”, Science et Vie, Mayıs 1999, no. 980, s. 52-62
iii  Richard Leakey, “Lucy – Evolution’s Solitary Claim For an Ape/Man: Her Position is Splitting Away” Creation Research Society Quarterly, vol. 22, no. 3, Aralık 1985, s. 144-145 – Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 188

www.darwinizmyalani.com

Aralık 6, 2009 Posted by | Evrim Teorisi | , , , , , , , , , | Yorum bırakın