Reddin Ardındaki Kabul
Darwinistlerin, red üsluplarının ardındaki gizleyemedikleri kabul çeşitli bilim adamları ve bizzat Darwinistler tarafından şu şekilde ifade edilmektedir. Sizlerle paylaşmak isterim;
Biyolog William Fix:
Araştırmanın ön planında olan bilim adamları klasik Darwinizm’e öldürücü bir darbe vurmuştur. Bu haberi doğrudan insanlara veremiyorlar, bunu yalnızca teknik yazılarına ve gizli tavsiyelerine saklıyorlar.
Darwinist antropolog Robert A. Martin:
1972 yılında, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden Niles Eldredge ve Harvard Üniversitesi’nden Stephen Jay Gould, “sıçramalı evrim” kavramını ortaya atan bir makale yayınladı. Evrim yavaş, düzenli ve aşamalı bir şekilde ilerliyor ise, bu durumda türler arasında bulunması gereken tüm ara geçiş formlarının nerede olduğunu sordular. Belki de bunları bulmanın bu kadar zor olmasının nedeni, aslında mevcut olmamalarıdır.
Illinois Üniversitesi ekoloji bölümünden Darwinist T. H. Frazzetta:
Her geçen yıl, evrimin oldukça basit görüşleri çöküşe doğru gitmeye devam ediyor.
Fransız Darwinist Jean Pierre Lehman:
Geçmişteki klasik haliyle Darwinizm artık enkaza dönüşmüştür.
Bilim editörü Darwinist Gordon Rattray Taylor:
Toplanan deliller biyologların keşfettiği muhteşem biçimde koordine edilen yapıların ve mükemmel uyum gösteren davranışların açıklanması için tesadüflerin yeterli olmadığını gösteriyor. İki Amerikalı biyoloğun kısa süre önce açıkladıkları gibi: ‘Asıl bulmaca, daha doğrusu evrim mekanizmasının ne olduğu problemi hiçbir çözüme ulaşmamıştır.
Kısaca, bir yüzyıldan daha uzun bir süredir biyoloji çevrelerinde hakim olan dogma çökmektedir.
Fizik profesörü Darwinist H. S. Lipson:
Canlı varlıkların herhangi bir özelliğinin oluşumunu açıklama yeteneğinden dolayı evrim teorisinden her zaman biraz şüphede olmuşumdur (örneğin zürafanın uzun boynu). Bu nedenle geçtiğimiz otuz yıldan fazla bir zaman içinde biyolojik keşiflerin evrim teorisine uyum gösterip göstermediğini anlamaya çalıştım. Fakat uyum gösterdiğini sanmıyorum. … Bana göre, bu teori artık ayakta durmamaktadır.
Ekoloji ve evrim biyolojisi profesörü Darwinist E. O. Wiley:
(Norman) MacBeth evrime yeni bakış açısıyla bakmamızı ve insanlara ve gerekirse kendimize Darwinizm ve sentetik teori hakkında şüphelerimiz olduğunu, bu nedenle de tartışmaya açık olduğumuzu itiraf etmemizi önermektedir. Bence bunlar mükemmel önerilerdir.
Gazeteci Larry Witham:
Düzinelerce, düzinelerce bilim adamı ile röportaj yaptım. Kendi aralarında iken veya güvendikleri bir gazeteci ile konuştuklarında, “bu indirgenemez komplekslikte” veya “moleküler biyoloji kriz içinde” gibi ifadelerde bulunuyorlar, ama bunu toplum içinde açıkça dile getiremiyorlar.
İşte Darwinizm’in geldiği son nokta budur. Darwinistler yıllarca canla başla savundukları kendi teorilerinden artık şüphe etmektedirler. Darwinizm’in dünya aldatmacası artık sona ermiştir.
Darwinizm’in tutkulu taraftarları, belki de şimdiye dek Allah inancına karşı giriştikleri bu savaşı (Allah’ı tenzih ederim)?kaybedebileceklerini düşünmüyorlardı. Sahip oldukları kaynaklar, etkiledikleri çevre, büyüledikleri insanlar ve birtakım devletlerin desteği, zahiren kendilerini güçlü görmelerine neden oluyordu. Evrim teorisinin okullarda okutulması, yeni yetişen gençlerin evrim eğitimiyle büyüyüp, yaşam boyu bu eğitimle muhatap olmalarını sağlıyordu. Dünyanın ileri gelen gazeteleri, dergileri, televizyon kanalları sürekli olarak Darwinizm propagandası yapıyor, daha da önemlisi pek çok ülkede yönetimdeki etkili kişiler Darwinizm’in destekçiliğini yapıyordu. Son dönemlerde olduğu gibi, ülkeleri temsil eden Avrupa Parlamentosu gibi güçler kolaylıkla Darwinizm yanlısı kararları alıp bunları rahatlıkla yürürlüğe koyabiliyorlardı.
Fakat artık bu yöntemler Darwinistlere bir fayda getirmiyor.
Günümüzün geçmişten farkı, uluslararası toplantılarda alınan bu kararların geçmişte insanlar üzerinde etkili olması ve Darwinizm büyüsüne kapılmış olan insanları daha fazla Darwinizm’e yaklaştırabilme amacına ulaşılabilmesiydi. Oysa şu anda gelinen noktada, Avrupa Konseyi toplantısında Yaratılış Atlası kürsüde havaya kaldırılarak, bu kitaba karşı nasıl mücadele edilebileceği tartışılmış ve Darwinizm’in uğradığı mağlubiyetin oluşturduğu öfke açıkça hissedilmiştir.
Tüm bunlar kuşkusuz ki bir yenilgi göstergesidir. Bunlar, Darwinizm’e karşı yürütülen bilimsel ve akılcı ilmi mücadelenin etkili olduğunu göstermektedir. Evrimci Profesör Ümit Sayın, Science dergisine yaptığı bir açıklamada Harun Yahya eserlerinin etkisiyle gelinen durumu şu sözlerle ifade etmiştir:
Artık yaratılışçılara karşı bir savaş yok. Savaşı onlar kazandılar, 1998’de Türkiye Bilimler Akademisi’nden altı profesörü yaratılışçılara karşı konuşmaları için motive etmiştim. Artık, bugün bir kişiyi bile motive etmek imkansız.197
Elbette hiç kimse, doğru olmadığını bile bile, deşifre olduğunu göre göre Darwinizm yalanını konferans salonlarında anlatmaya girişmeyecektir. Çünkü Darwinistlerin, yaratılış gerçeğine karşı getirebilecekleri tek bir delil ve tek bir bilimsel açıklama bulunmamaktadır.
Darwinizm büyüsünün etkisinin yok olması, şüphesiz Darwinizm’i tam anlamıyla ortadan kaldırmıştır. Çünkü bu sapkın din, deccalin büyü sistemi ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Deccalin büyüsü dağıldığında ise, teorinin bilimsel temeli olmadığından, artık teoriyi ayakta tutabilecek hiçbir unsur kalmamıştır. Artık deccali sistem olan masonluğun Darwinizm’i canlı tutabilmek için kullanabileceği hiçbir yöntem işe yaramayacaktır. Geçmiş yüzyıllarda insanların canla başla savundukları Dünya’nın dev bir kaplumbağanın sırtında durduğu hikayeleri şu anda bizlere ne kadar mantıksız geliyorsa, Darwinizm de gelecek nesiller için aynı şekilde komedi unsuru olacaktır. İnsanlar, Nobel ödüllü profesörlerin, üniversite öğretim üyelerinin, bilim adamlarının böyle bir komediye nasıl inandıklarına ve nasıl böyle bir safsatanın peşinden sürüklendiklerine anlam veremeyeceklerdir. 20. yüzyıl, tüm Darwinist bilim çevreleri için bir utanç yüzyılı olarak anılacaktır.
Bilimsel Delili Olmayan Ünlü Bir Varsayım; Evrim Teorisi
İnsanlar inanılması imkansız şeylere bazen gözleri kapalı, körü körüne inanabilirler. Gerçekten de bazen en aklı başında, mantıklı ve zeki gördüğünüz bir insan dahi, dünyanın en mantıksız, en akıl almaz fikrine kapılıp gidebilir. Hatta öyle bir hale gelebilir ki, bütün delilleri karşısına koysanız, en açık gerçekleri dahi göremeyecek hale gelir. Bunun en açık ve en keskin örneklerine, şu ünlü evrim teorisine inanan bazı bilim adamlarında rastlamak mümkün.
Bu kişilerin ünvanları “bilim adamı” olmasına rağmen evrim teorisine inanabilmeleri, onların inandırıcılıklarını, objektif araştırmacı yönlerini, bilimsel delillere olan bağlılıklarını ve dürüstlüklerini gölgeliyor, hatta şiddetle karartıyor. Çünkü onlar inanılması imkansız, aklın, mantığın kesinlikle kabul edemeyeceği, nitekim 21. yüzyılda ulaşılan bilimsel seviye ile kesinlikle reddedilen bir varsayımı tek gerçek olarak kabul ediyorlar.
Charles Darwin evrim teorisini ortaya attığı ünlü Türlerin Kökeni kitabını yazdığında amacı hayatın kökenine bir açıklama getirmekti, daha doğrusu bu iddia ile ortaya çıktı. Ne var ki, Türlerin Kökeni’ni okuyanlar, hayatın ilk olarak nasıl başladığı sorusuna bir cevap bulamadılar, hatta Darwin bu konuya değinmemişti bile. Bunun en önemli nedeni, bir Yaratıcı’nın varlığını inkar eden Darwin’in bu soruya vereceği bir cevabının bulunmayışı idi.
Darwin’in bu konuya cevap veremeyişinin bir diğer nedeni ise yaşadığı dönemin az gelişmiş bilim ve teknoloji seviyesi idi. 1800’lü yıllarda ne hücrenin muazzam yapısından, ne hücre çekirdeğinde yeralan dünyanın en büyük bilgi bankasının varlığından haberleri bile yoktu. Dolayısıyla bunların nasıl oluştuklarını açıklama gereği duyamazlardı. Hayatın “protoplazma” adı verilen basit bir madde ile başladığını düşünüyorlardı. Protoplazma ise karbondioksit, oksijen ve nitrojen gibi basit kimyasalların tekrar tekrar birleşmeleri ile tesadüfen oluşmuştu. Hatta dönemin bilim adamlarından Ernst Haeckel ve Julian Huxley’e göre, sodyum kloride eklenerek nasıl doğal olarak tuz elde ediliyorsa, pekala bir kaç kimyasal bileşerek canlı bir hücreyi oluşturabilirdi.
Günümüzde sıradan meraklı bir okuyucunun veya bir ortaokul öğrencisinin sahip olduğu bilgilerle 1800’lü yılların “bilimsel çabalarına” baktığımızda, son derece cahilce ve ilkel mantıkların yer aldığını görüyoruz. Charles Dawin hem bu az gelişmiş bilimsel bilgiler hem de kendisinin hiçbir eğitimi olmaması nedeniyle, teorisini şekillendirirken, birçok inanılması imkansız iddiayı gözardı edebilmişti. Söz konusu koşullar gözönünde bulundurulduğunda Darwin’in büyük yanılgısı mazur görülebilir belki. Peki ama, ya günümüzün “gözü kara” bilim adamları?
Günümüzde, ortaokul bilgisine sahip bir çocuğun dahi kabul edip inanamayacağı iddialara, bazı bilim adamları körü körüne inanabilmektedirler.
En basitinden, evrimcilerin ilk canlı hücresinin tesadüfler sonucunda bazı cansız maddelerin bir araya gelmeleri ile oluştuğu iddiasına olan inançlarını ele alalım. Evrim teorisine göre, ilkel dünyada, canlılık için gereken cansız maddeler, (karbon, fosfor vs), yüzbinlerce madde arasından birbirlerini bulmuşlar, sonra kendi aralarında kusursuz bir organizasyon sağlayarak ilk canlı hücresini oluşturmuşlardır. 1800’lü yılların köhne laboratuarlarında hücreyi basit bir leke zannedenler için bu belki inanılabilir bir iddiadır. Ancak bugün hücrenin basit bir leke olmadığı, hatta New York şehrinden çok daha kompleks bir yapılanmaya sahip olduğu bilinmektedir. Michael Denton isimli, ünlü moleküler biyolog, Evrim: Kriz İçinde Bir Teori isimli kitabında hücrenin karmaşık ve muazzam yapısını şöyle tarif emiştir:
“Hayatın moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan gerçekliğini kavrayabilmek için, bir hücreyi yaklaşık bir milyon kez büyütmemiz gerekir, ta ki çapı 20 km.ye varsın. Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir. Bu durumda karşımızda benzersiz derecede kompleks bir sistem ve kusursuz bir tasarım olduğunu görürüz. Hücrenin yakınına gelir de onu incelersek, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Aynen bir uzay gemisinde olabilecek otomatik kapılar gibi, bu kapılar sürekli olarak açılıp-kapanarak hücrenin içine ya da dışına yapılan madde akışını kontrol ederler. Eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle karşılaşırız. Her türlü insan yapımı ürünün çok üstünde olan bu teknoloji, bizim yaratıcı zekamızı fazlasıyla aşar. Bu sistem, “tesadüf” kavramının her anlamda tam bir antitezini oluşturmaktadır. (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnett Books, 1985, s. 242)
New York şehri kadar dev ve karmaşık bir yapının 1 milyon kez daha küçük bir mekana sığdırılması, kuşkusuz büyük bir mucizedir ve aklı selim sahibi hiç kimse böylesine muazzam bir yapının rastlantılar sonucunda oluştuğunu iddia edemez. Bazı objektif davranan bilim adamları bu imkansızlığı, yani hücrenin rastlantılar sonucunda kendi kendine oluştuğu iddiasının imkansızlığını bazı benzetmelerle anlatırlar. Sözgelimi, bunu bir bilgisayarın veya bir otomobilin tesadüfen bazı maddelerin bir araya gelmesi ve en uygun yerlere en uygun miktarlarda yerleşmelerini iddia etmekle aynı derecede saçma olduğunu vurgularlar.
Dünyaca ünlü İngiliz astronom ve matematikçi Fred Hoyle ise evrimci olmasına rağmen bu imkansızlığı çarpıcı bir örnekle anlatır. Hoyle’un tanımlamasına göre hücrenin rastlantılar sonucunda oluşması “bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması” kadar imkansızdır. (Fred Hoyle, Nature, 12 Kasım 1981)
Bir hücrenin varolabilmesi için çok büyük bir bilgi, son derece usta bir tasarım, büyük ve yüce bir akıl ve bilinç gereklidir. Bugün 21. yüzyılda sahip olunan bilgi ve teknoloji birikimi ile, zeki ve tecrübeli, bilinçli bilim adamları bir araya gelerek, rastlantılara yer vermeden, istenmeyen durumları eleyerek çalışabildikleri halde, en basit bir bakteri hücresini dahi cansız maddeleri sentezleyerek üretememişlerdir. Tüm bu elverişli koşullara rağmen üretilemeyen hücre, acaba son derece elverişsiz ve sadece tesadüflerden medet umulan bir ortamda nasıl olup da oluşmuştur?
Elbetteki bu imkansızdır. Ancak bu imkansızlığı orta seviyede bir bilgiye sahip insanlar dahi kolaylıkla görebilirlerken, bazı bilim adamlarının ısrarla görememeleri, çok çarpıcıdır. Çarpıcı olduğu kadar da, evrim teorisinin perde arkasındaki karanlığını vurgulamaktadır.Evrim teorisi, sadece hücrenin oluşumunu açıklama konusunda değil, her iddiasında büyük bir acizlik içindedir ve adeta çıkmaz sokak gibi her konuda tıkanıp kalmıştır. Yüce Yaratan’ın varlığını inkar etmek için bilimle, akıl ve mantıkla ters düşenler, yakın bir gelecekte tüm insanlık önünde çok küçük duruma düşeceklerdir. En büyük ayıpları ise kendilerini Yaratanı inkar etmek uğruna apaçık gerçeklere kulaklarını, gözlerini ve vicdanlarını kapatıyor olmalarıdır.
http://www.evrimicokertensiteler.com
Darwinistler: “Tekrar Özür Diliyoruz, Ardi Konusunda da Yanılmışız
[2] Katherine Harmon, How Humanlike Was “Ardi”?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi
[3] Katherine Harmon, How Humanlike Was “Ardi”?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi
[4] Katherine Harmon, How Humanlike Was “Ardi”?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi
[5] Katherine Harmon, How Humanlike Was “Ardi”?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi
“Ara Fosil Var” Aldatmacasına Dikkat !
Resim:platypus, dinozorlar döneminden beri var olan canlılardır. Eğer bu canlıların nesli tükenmiş olsaydı, 120 milyon yıl öncesine ait fosilleri, muhtemelen Darwinistler tarafından en ünlü ara geçiş formu olarak gösterilecekti. Hakkında sayısız spekülasyon yapılacak ve tıpkı Tiktaalik Roseae’da yaptıkları gibi, Darwinistler her çıktıkları yerde bu fosili en büyük delilleri olarak göstereceklerdi. Fakat neyse ki Platypus’u şu an inceleyebilme imkanımız var. 120 milyon önce nasılsa bu canlı şu anda da aynı. Ve mozaik özellikleriyle tam, mükemmel, hayranlık uyandırıcı bir canlı olarak.
Darwinistler genellikle mükemmel bir canlı fosilini önlerine alır, bu fosilin üzerinde evrimleşme hikayesi uydurabilecekleri bir parça ararlar. Coelacanth örneğinde olduğu gibi, canlının normalde yağ kesesi olan parçasını, tüm dünyaya “ilkel akciğer” diye duyururlar. Ergi Deniz Özsoy’un Sansürsüz programında bahsettiği “mozaik evrim” adı altında “organlarda ara geçiş” hikayesi, işte bu aldatmacanın sözde bilimsel adıdır. Darwinistlerin televizyonlara çıkarak resimlerini gösterdikleri, kitaplarda yayınladıkları hayali “ara fosiller” bu aldatmacanın ürünüdürler. Darwinistler, Darwin’in de itiraf ettiği ara fosil yokluğunu, bu aldatmacaya sığınarak örtbas etmeye çalışmaktadır.
Darwinistlerin ara fosil deyip durdukları canlıların tamamı TAM VE MÜKEMMEL CANLILARDIR. Bu canlıların geride bıraktıkları kalıntılarda ARA FORM ÖZELLİĞİ GÖSTEREN TEK BİR YAPI BULUNMAMAKTADIR. Tüm uzuv, organ ve yapılar mükemmel haldedir ve günümüz canlılarının sergilediği fizyolojik mükemmellikten farksızdır. Dolayısıyla Darwinistler, ara form dedikleri canlıları YALNIZCA ZİHİNLERİNDE KURGULAMAKTADIRLAR.
Bu aldatmacayı yakından anlayabilmek için ilk olarak Coelacanth örneğine bakmak yeterli olacaktır:
Coelacanth: Coelacanth, yıllar boyunca Darwinistlerin en ünlü sudan karaya geçiş ara formu olarak hemen her Darwinist yayında yerini alıyordu. Ta ki, CANLISI GÜNÜMÜZ DENİZLERİNDE BULUNANA KADAR! Darwinistleri en büyük sükutu hayale uğratan şey bu olmuştu. 200’den fazla kez yakalanan Coelacanth, 410 MİLYON YIL ÖNCE NASILSA ÖYLEYDİ.
Coelacanth’ın denizlerde canlı canlı bulunması sonucunda ortaya çıkan gerçekler, DARWİNİSTLERİN TÜM FOYASINI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR.
– Darwinistler Coelacanth’ın sudan çıkmaya hazırlandığını ve bu yüzden de sığ sularda yaşadığını iddia etmişlerdir.
– Oysa bu balık, 180 m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan, çıktığı zaman da çok kısa bir süre yaşayabilen BİR DİP BALIĞIDIR.
– Darwinistler yıllar boyunca Coelacanth fosili üzerinde yürümek üzere değişim geçiren ayakların var olduğunu iddia etmişlerdir.
– Oysa Darwinistlerin ilkel ayak dedikleri bölgeler canlının mükemmel yüçgeçleridir.
– Darwinistler, Coelacanth fosili üzerindeki fosilleşmiş bir tabakayı yıllarca insanlara “ilkel bir akciğer” olarak tanıtılmışlardır.
– Oysa, Darwinistlerin ilkel akciğer dedikleri bölgeler, yalnızca canlının yağ keseleridir.
Şu an Coelacanth’ın canlı örneği bulunmamış olsaydı, muhtemelen sudan karaya geçişin en büyük temsilcisi gibi tanıtılmaya devam edecek ve TARTIŞMASIZ EN İYİ ARA FORMMUŞ GİBİ üzerinde binlerce spekülasyon yapılacaktı. Tıpkı aşağıdaki ara form adıyla tanıtılan mükemmel canlılarda olduğu gibi.
Tiktaalik Roseae: Darwinistlerin en önemli spekülasyon malzemesi genellikle mozaik canlılardır. Çünkü mozaik canlılar birden fazla türün özelliklerini üzerilerinde barındırırlar. Bu da son derece normaldir, çünkü canlı türleri ve filumlar, insanların canlıları sınıflandırıp incelerken kolaylık sağlanması için oluşturulmuş ayırımlardır. Bir canlının biyolojik olarak sınırlarını ifade etmezler. Dolayısıyla, elbette insanlar tarafından sadece gruplama maksadıyla oluşturulmuş bu isimlere tam anlamıyla sığmayan canlılar olacaktır, geçmişte de varolmuşlardır. Günümüzde yaşayan PLATYPUS üç farklı türün özelliğini barındıran mükemmel bir canlıdır ve bu konuya en iyi örnektir. (Platypus kürklü olması ve yavrularını emzirebilmesiyle memeli sınıfına dahildir, fakat bunun yanında kuş gagasına ve sürüngen zehirine de sahiptir).
Tiktaalik Roseae da, yüzgeç, pul gibi balık benzeri özellikler taşımasının yanı sıra, kafatası, boğaz, kaburga, kol, bacak gibi bölümlerinin de dört ayaklı hayvanlara yakın özellikler göstermesi itibariyle bir MOZAİK CANLIDIR. Ve bu canlı TAM VE MÜKEMMEL BİR CANLIDIR. Bu canlı fosili üzerinde, söz konusu uzuvların ilkelden gelişmişe evrimleştiğini kanıtlayacak TEK BİR ARA FORM ÖZELLİĞİ BULUNMAMAKTADIR. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar “ara formlardır”, mozaik canlılar değildir
Archaeopteryx: Ağzındaki dişler, kanatlarındaki pençeler ve uzun kuyruğu nedeniyle Darwinistler tarafından halen spekülasyon malzemesi olarak kullanılan Archaeopteryx de aynı aldatmacanın ürünüdür.Arcaeopteryx’in Darwinistler tarafından sahte bir ara form olarak efsaneye dönüştürülmesinden bir süre sonra fosil kemikleri detaylı incelenmiş ve bu canlının sürüngenden kuşa hayali geçişi gösteren “ilkel bir kuş” olmadığı, aksine iskelet ve tüy yapısının uçmaya son derece elverişli olduğu, sürüngenlere benzetilen özelliklerin tarihte yaşamış ve hatta günümüzde yaşayan diğer bazı kuşlarda da bulunduğu ortaya çıkmıştır. Darwinistlerin durmaksızın örnek verdikleri ve bilimsel referans kabul ettikleri Darwinizm yanlısı Science dergisi, Archaeopteryx’in mükemmel bir kuş olduğunu açıkça dile getirmiştir:
Archaeopteryx muhtemelen ilk kuşlarla ilgili olarak tüylerin ve uçuşun en eski kökeni ile ilgili pek bir şey söyleyemez, çünkü Archaeopteryx, modern anlamda, bir kuştur. iArchaeopteryx hakkında yapılan Darwinist spekülasyonları ortadan kaldıracak en güçlü delillerden biri ise, Archaeopteryx ile aynı dönemde yaşamış olan MÜKEMMEL KUŞ FOSİLLERİDİR. 125 milyon yıllık LIANINGORNIS ve 120 milyon yıllık CONFUCIUSORNIS, hayali kuş evrimi iddiasıyla ilgili tüm spekülasyonları ortadan kaldırmaktadır.
Darwinistlerin Archæopteryx’i ara form ilan etmelerinin en büyük gerekçesi, pençeli kanatlarıdır. Oysa günümüzde Venezuella’da yaşayan Hoatzin kuşları da aynı Archæopteryx gibi pençeli kanatlara sahiptir. Dünyada pençeli kanatlara sahip başka birçok kuş türü vardır. Bu durum, pençeli kanatların bir ara geçiş formu özelliği olduğu iddiasını yıkmaktadır. Ve bu durum, tek bir mükemmel özellikten Darwinist propagandanın nasıl rahatlıkla yapabildiğini de açıkça göstermektedir.
Ida: Son dönemlerde Darwinistlerin deyimiyle adeta bir maskaralık olarak tüm kamuoyunda yer alan Ida rezaleti, Darwinistler açısından utanç verici bir iddiadır. % 95’i korunmuş olan fosilin bir lemur türü olduğu açıkken yapılan bu yaygara, Darwinist aldatmacanın boyutlarını göstermesi açısından önemli bir örnektir. Söz konusu lemur, tükenen 19 lemur türünden birine aittir. Diğer lemurlardan farklı olarak gösterilen canlının iki özelliği ise, tüm diğer primat türlerinde bulunan türe has özelliklerdir. Ida’nın “insanın hayali evriminde” kayıp halka olduğu yönündeki iddialar, bugün Darwinist çevreler tarafından bile kabul edilmemektedir, dünya çapında tanınmış Darwinist dergiler bile bu iddiayı oldukça sert bir dille eleştirmektedirler. Ida’nın bu listede yer almasının tek sebebi, Darwinistlerin insanları aldatabilmek için sınırları nasıl aştıklarını gösterebilmek içindir.
Lucy: Darwinistlere göre Australopithecus cinsinin çeşitli türleri bulunsa da, sadece Australopithecus afarensis (1974 yılında bulunduğunda dünyaya sözde insanın evriminin ispatı olarak sunulan “Lucy”nin temsil ettiği tür) insanın doğrudan atası kabul edilir. Fakat söz konusu canlı, bir şempanze türünden başka bir şey değildir. Bu canlının insanın atası sayılamayacağı Darwinistler tarafından da kabul edilmiş durumdadır. Ünlü Fransız Darwinist bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında Lucy’i, “Adieu Lucy” (Elveda Lucy) başlığını kullanarak kapak yapmıştır. Dergi, Australopithecus türü maymunların insan soyunun atası olmadığını ve bu canlıların soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır.ii
Dünyaca tanınmış evrimci paleoantropolog Richard Leakey de, Lucy’nin evrim delili olarak hiçbir geçerliliğinin olmadığını şu sözlerle belirtmektedir:
Lucy’nin (Australopithecus afarensis) bir pigme şempanze karışımından başka bir şey olmadığı çok ezici ve karşı konulmayacak şekilde muhtemeldir. Maymundan insana geçişe dair varsayılan deliller ikna edici olmaktan aşırı derecede uzaktır. iii
i Hank Hanegraaff, Fatal Flaws “What Evolutionists Don’t Want You To Know”, W Publishing Group, 2003 s. 19
ii Isabelle Bourdial, “Adieu Lucy”, Science et Vie, Mayıs 1999, no. 980, s. 52-62
iii Richard Leakey, “Lucy – Evolution’s Solitary Claim For an Ape/Man: Her Position is Splitting Away” Creation Research Society Quarterly, vol. 22, no. 3, Aralık 1985, s. 144-145 – Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 188
-
Yeni
- Suriye’deki Olayların Bitmesi İçin Tek Çözüm Türk İslam Birliği’dir
- Hz. Mehdi (a.s.) yeşil gözlü ve sakalı yanlarda az olan bir kişi olacaktır
- ARAPLAR BU TÜRKİYE’Yİ KUCAKLAMALI
- TÜRK BAYRAKLARI DÜNYANN DÖRT BİR YANINDA
- ADNAN OKTAR CANLI YAYINDA, ÜST DÜZEY MASONLARLA !!!
- EVRİMCİLER SANSÜRSÜZ PROGRAMINDA YİNE DAĞILDILAR
- DARWİNİSTLER NEANDERTELLERLE DE İNSANLARI ALDATAMADILAR
- Genom Çalışmaları ”Tesadüfen Oluşan İlk Hücre” Aldatmacasını Yerlebir Ediyor
- Darwinistler’in Yapay Yaşam Aldatmacası !
- ADNAN OKTAR ŞU ANDA CANLI YAYINDA – ÇOK ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPIYOR- BURADAN İZLEYİN
- ADNAN OKTAR – HARUN YAHYA ÇOK ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPIYOR – CANLI YAYIN – BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ
- ADNAN OKTAR – HARUN YAHYA ÇOK ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPIYOR – CANLI YAYIN – BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ
-
Bağlantılar
-
Arşivler
- Aralık 2012 (1)
- Temmuz 2010 (1)
- Haziran 2010 (2)
- Mayıs 2010 (5)
- Nisan 2010 (1)
- Mart 2010 (16)
- Şubat 2010 (28)
- Ocak 2010 (24)
- Aralık 2009 (39)
-
Kategoriler
-
RSS
Entries RSS
Comments RSS